Dünya… Bir imparatorluklar mezarlığı.
Fakat bu mezarlığın üzerinde yükselen yeni bir kudret var: bilgi.
Ve bilginin taşıyıcısı artık ordular değil, beyinler.
Bir çağın yönünü çizen kılıç değil, klavyedir.
Amerika’yı Amerika yapan yalnızca toprağı değildi.
Dünyanın dört bir yanından gelenlerin zihinsel sermayesiydi.
Bir zamanlar Ellis Adası’ndan giren yoksul göçmenlerdi…
Bugün H1-B vizeleriyle giren nitelikli mühendislerdir.
Onlar, modern Babel’in sessiz mimarlarıdır.
Trump yönetimi… Bu sessiz orduya bir duvar örüyor şimdi.
Bir vize ücretiyle değil, bir zihniyetle.
“Kapılarımızı zenginlere açalım, beyinlere kapatalım” diyor.
Altın kartlar servet sahiplerine, ağır yükler bilgi sahiplerine.
Bu yalnızca bir politika değil; medeniyet yönünün sapmasıdır.
İnsanoğlu göç ederken yalnız bedenini taşımaz, birikimini de taşır.
Bilim göç eder, fikir göç eder, kültür göç eder.
İşte bu yüzden göçmen emeği, görünmeyen ama dünyayı ayakta tutan harçtır.
Bugün Amerika’nın aldığı karar, aslında bir yol ayrımıdır.
Ya dünyayı yeniden kavrayan bir imparatorluk olmayı sürdürecek…
Ya da duvarlarının arkasında, kendi yankısına hapsolacak.
Göç… Tarihin nabzıdır.
Ve kim bu nabzı keserse, kendi damarını keser.